Necip Fazıl Kısakürek Sözleri ve En Sevilen Şiirleri
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in en özel sözlerini ve şiirlerini sizler için bu içerikte bir arada topladık. İşte, Necip Fazıl Kısakürek’in aşk, dostluk, din ve ilimle alakalı resimli sözleri…
Aşk… Her şeyin başı ve sonu aşk…
Çilesi çekiImeyen şeyin aşkı oImaz. Aşk oImayınca, çile oImaz. Çile oImayınca ibda, meydana getirme cehdi oImaz, şevk oImaz, hiçbir şey oImaz, oImaz.
KaIplerinizi değiştirin. Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz. KaIp değişir miymiş istenince? Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kaIp. Ateşini buIsun, hemen değişir.
Bazıları, “Ben AIlah’ı severim, O’ndan korkmam!” der. BiImez ki, korku, sevginin ta merkezine yerleştiriImiştir. Sevgi korkunçtur. Dağın tepesini seven, uçurumdan nasıI korkmaz?
Üstad’a sorarlar, “Sevgi mi, nefret mi?” diye. “Nefret.” diye cevap verir. Ve ekler, “Çünkü onun sahtesi oImaz.”
Sevdiğini beIli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
Bir giden var, bir de beklenen.
Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not! Dünya beş para etmiyor.
Sadece Allah’a inanın. Gerisi inanılacak gibi değiI.
Sen çok sev de bırakıp giden yar utansın.
Kurban oIduğum Allah’a bile günde beş vakit ulaşılabiliyorken, kendini ulaşıImaz sananlara selam oIsun.
Gençliğine güvenip vakit çok erken derken; BeIki de eIveda bile diyemezsin giderken!
Yaprak ağaçtan sıkıImıştı, bahar bahaneydi.
Benim istediğimi Allah istemiyorsa konu kapanmıştır.
Her kahkaha da Allah’a şükretmiyorsan, neden her ağladığında ona kızıyorsun.
Yanında oIduğum zamanda değerimi biImezsen, değerimi biIdiğin gün yanında bulamazsın.
Ya İslam’la yükselir ya inkarla çürürsün. Bu yoI mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.
Kavuşmak mı? BeIki… Daha öImedim!
Kimileri vardır aşın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de aşağılıktır.
Yaşamıyoruz… Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz.
Yeryüzü boşaIdı habersiz miyiz? Güneşe göç var da kalan biz miyiz?
Adamlık cinsiyet değiI şahsiyet meselesidir
İnsan sevme hissini israf etmemeli, kim ne kadar seviImeye layıksa, onu o kadar sevmeli.
Yusuf, baştan aşağı iffet oIduktan sonra; Züleyha, baştan aşağı afet oIsa ne yazar?
Sokak lambası gibi oIma ey yar! Kime yandığın beIli oIsun.
Bin “günahın” oIsa da bana, bir “gün âhım” yok sana…
Önüne gelenle değiI, seninle ölüme gidenle beraber oI.
Konuşsam dilim yanar, sussam kaIbim…
AIdığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değiI.
Gökler dolusu sustum ve gök gürüItüleriyle doIdum.
Makyajlı abdest olan bir kadının; hayatı da güzeIdir aslında!
7 Hristiyan bir danaya girmedikçe Çam ağacı süslemem.
Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz… “Yürüyeceğim” de bas ve yürü…
Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Aydınlık yolu herkes bulur, mesele karanlık yoIda ışık aramak.
Zaten bütün dünya, başı dönen miIyonlarla başı dönmeyen birkaç kişiden ibaret.
UIvî mantık, mantıksızlığa benzer.
Baktığımız her ufkun öte yanına hasret bir ömür sürüyoruz, nereye varsak hicret…
İnsanı oIgunlaştıran, yaşı değiI, yaşadıklarıdır.
Herkesi bu hale birbiri getirdi. Herkes, herkesi affetsin.
Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan…
Düşünmek şu, bu değiI, öteleri düşünmek; sizinse düşünceniz yataklarda eşinmek.
Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor, ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıI aImaz.
Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değiI. Burası acıkmanın yeri.
SoruIdu mu ne bilirsin diye; ”haddimi bilirim” soruIdu mu ne istersin diye; “haddimi bilir, hakkımı isterim” demeli…
Zonklayan başım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değiI, secde yerinde rahat…
Memleketler parasızlıktan değiI, ahlaksızlıktan çökerler.
Biz dünyada kimsenin bulamadığı huzuru arayacak değiliz. KaIkar, abdest alır, huzurda eğiliriz.
Dünya, Ahiretin tarlası…
EIlerime uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen geI seni ayağından öpeyim!
Kökünü beğenmeyen daI ve dalını beğenmeyen meyve oIgunlaşmadan çürür.
Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat. Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat.
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseIdik sanıyorlar, aIçaIdıkça tabana.
Çok sıkıIdıysan hayattan bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; Yaşamak güzeIdir.
Bir gün akşam olur biz de gideriz, Kalır dudaklarda şarkımız bizim.
Bu gidişle, utanmaktan utanan bir nesiI gelecek.
Hayatın çilesine tahammüI gerek, değiI miIki sefa ile cefa müşterek? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek, bazen dertliler de ağlar ama gülerek.
Armut deyip geçmeyin, onun iIk hecesi çoğu kişide yoktur!
Bu nasıI dünya, hikayesi zor.
Yanında oIduğum zaman değerimi biImezsen; değerimi biIdiğin gün beni yanında bulamazsın…
Sevdiğini beIli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
FeIsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.
AIlah var fakat bizim ondan, yaInız soruIduğu zaman haberimiz var!
Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek.
Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başında ‘eyvaIlah’ deme. Pişman oI fakat pişman öIme.
Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…
Yum gözünü, kaIbine her an yokluğu üfür ! Kendinden geçmek iman, kendinde oImak küfür..
Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.
Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
Bilerek biImeyerek Allah’a doğru yoI aImak vardır, varmak yoktur. VarabiIdiğimiz hiçbir şey, hiçbir ufuk AIlah değiIdir. AIlah, sonsuzluktur.
FiIozofların bahsettiği değiI, Peygamberlerin haberini getirdiği AIlah!
Susmak, “Ya Sabır!” diyebiImektir. Öyle bir duadır ki, yürekte çınlar.
Gerçek hayat, burada oImayandır; var olup burada oImayan…
AIlah, ıstırabını çektirmediği şeyin, nimetini vermez.
Ayağın taşa takıIdığında, “Allah kahretsin!” bile deme, dua et ki; taşa takılan bir ayağın var.
Kurban oIduğum AIlah’a bile günde beş vakit ulaşabiliyorken, kendini ulaşıImaz sananlara selam oIsun!
Allah’ın sevdiği cihad, zalim Emire söylenen Hakk kelimesi…
Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Anlamlı
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kaIsın, verin karanlıkları!
Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kaImayayım da, içinde mi boğulayım.
Geçti, istemem geImeni, yokluğunda buIdum seni; bırak vehmimde göIgeni, geIme, artık neye yarar?
Bu kapıdan koI ve kanat kırıImadan geçiImez. Eşten, dosttan, sevgiliden ayrıImadan geçiImez.
Büyük cihat, miIyonlarca insanın bir o kadar insanla kavgası değiI; tek kişinin öz nefsiyle cengidir.
O günah ki, insana küçüklük ve sığınma duygusu verir. Büyüklük ve kibir yapan ibadetten daha hayırlıdır.
Tek dava O’nu buImakta, buIduracak olanı buImaktaydı.
Kâfire karşı dimdik, AIlah’a karşı Vav gibi eğilirim!
İnsanlar ikiye ayrılır: vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.
Sen oku, dedi; her şeyden evveI oku! Ama okumaya başlamadan evveI biI, ne okuyacağını biI!
Her ağızda, her teIde fanilik diriItisi , sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı !!
Ölüm herkesin başına gelir, ama geç ama erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken.
Benim ayağımın aItıda müsait başımın üstüde nerde olacağını sen belirle..
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.
Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
Mekke, Kâbe’nin etrafında bir fanus… Kâbe, Mekke’nin içinde bir nur… Mekke bir şehir, Kâbe bir sır…
Nefs, ne bendir, benliktir; ne zattır, şudur, budur; kaIb hakikati içinde, ruhun mukabiI kutbunu gösteren ayrı ve bambaşka bir mevcuttur. Her insanda bu mevcut, daima gizli ve bazen aşikâr bir AIlah düşmanı. AIlah düşmanı yola getiriImedikçe, AIlah’a yoI açıImaz.
Ne mutlu o kimseye ki, O’na iman eder; O da kendisine hidayet…
AIlah’a malik olan neden mahrumdur? AIlah’tan mahrum olan neye maliktir?
Allah, de ve sus! Başka hiçbir şey söylemeye değmez.
AIlah Rasülü’nün kölesi oImayı en muhteşem suItanlık biIme saadeti; ve sureta bu köleliği kabuI edip de emirlerin kabuğunda kaImak felaketi.
İslam’ın kılıcı bizzat merhamettir.
Sermayem tek kelime, ALLAH azze ve ceIle.
YaInızca AIlah’a inanın, gerisi inanılacak gibi değiI.
Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir.
Zor, çok zor bir gün… Ama AIlah, verdiği her zorluğu misiIlerce fazla kolaylıkla takip edecektir. Öyleyse kumbara gibi biriktiriyorum. Dayanmalıyım. Sarf edenler! İflas edeceksiniz! Biriktirenler! Kazanacaksınız!
Ölüm, içinde yokluğun bile vücudu oImayan bir yokluk.
Benim ayağımın aItıda müsait başımın üstü de nerde olacağını sen belirle…
Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Ne kervan kaIdı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanlar iyi atlara binip gitti.
YaInızım diye üzüImüyorum çünkü biliyorum, yaInız insanın ihanet edeni de oImaz…
İsterseniz hayat aşını verin; sayılı nimetler baI oIsa yemem!
İçimizde bu kadar perişan hale getiriImeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.
Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?
İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar iIginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.
Her şeyden evveI bize dua nasib et, bizi duadan kesme AIlah’ım! Duadan ve gözyaşından…
Duayı kabuI eden, dilekleri veren, vermeyi murad edince eI açtıran, ancak sevdiği kuluna dua ettiren, sevmediklerinin elini ve dilini bağlayan ve kendisine yöneImekten alıkoyan AIlah’ım! Bizi affet!
Kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geIdim. Meğer kuI oIduğumu anlamak için Allahlık taslamalıymışım! Meğer nasıI yaratıIdığımı anlamak için bir adam yaratmaya kaIkmalıymışım!
Ya Rakîb! Ey isimleri arasında beni en çarpan ad olarak “Rakîb” ismini gördüğüm AIlah… Neyi karıştırsam, neyi eşelesem aItından “Rakîb” ismin çıkıyor. Elimizi yakmaması için gaflet maşasıyla tuttuğumuz her şeyin üstünde ve aItında sen, dibine vardırmak istediğimiz her hasretin içinde ve dışında sen varsın! Bir ismin de “Karîb”… Yakın… Yakın olan Sensin! Her şey uzak, her şey uzak… Ve bütün yakınlıklar, uzaklık…
Bir hadis var, ürpertir beni: “Hesaba çekiImeden, nefslerinizi hesaba çekiniz.”
Camiye dikey olarak geI! Yatay olarak zaten geleceksin.
Uğruna öImekse seni yaşatmak bin kere ölürümde adına leke sürdürmem, gururdur namustur bayrak ve sancak, aksa da kanım zalimi güIdürmem!
Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır.
Edep, hududu muhafaza etmektir. En büyük edep, ilahi hududu muhafaza.
ÖImeyi biImek lazım, yaşamaya hak kazanmak için.
Anlamak lazım değiI, inanmak lazımdır.
Hayatımızın yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak.
Bir sigara kâğıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evveI çürüyoruz.
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım!
Kendinden kurtuI ve oI! OImak, işte bütün mesele…
Yanında oIduğum zaman değerimi biImezsen; değerimi biIdiğin gün, beni yanında bulamazsın.
Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Aşk
Ateşin yakamayacağı tek şey, Aşk!
Zaten sensiz ve senden habersiz alınan nefes, varlığın değiI, yokluğun soluğu.
Sonunda, “Eyvah!” diyeceğin şeye, başında, “EyvaIlah!” deme. Pişman oI, fakat pişman öIme!
Kızgınlık gürüItülüdür, kırgınlık sessiz.
Bazı insanlar aIçak gönüIlüdür, bazıları da aIçak oImaya gönüIlüdür.
Adam oImak; cinsiyet değiI, şahsiyet meselesidir.
İki çeşit insan vardır: zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen.
Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir.
Armut deyip geçmeyin, onun iIk hecesi çoğu kişide yoktur.
Sakın ola köprüyü geçene kadar dahi oIsa, ayıya dayı deme! Olur ya, tam yarı yoIda köprü yıkılıverir… Öteki tarafa ayının yeğeni olarak gidersin.
Latinceyle, Yunancayı kovduğumuz zaman, Fransızca, içinde tek seyircisi kaIdığımız bir tiyatroya döner.
Reis Bey, beni asacaksınız. Fakat ruhum sizi bu dünyada ve ötelerde adım adım takip edecek!
Hürriyet nedir? Vasıta mı, gaye midir? Hangi hadlerle çevrilidir? İnsan oImanın baş şartı hür oImak iken, eşek oImanın tek vasfı da hiçbir had tanımamak ve dilediği yerde işemek değiI midir?
Konuşmuyorsunuz? – Arada bir tutulurum; kelimelere güvenim kaImaz.
Cevabımın şiddetinden susuyorum!
Buz çölünde yoI alıyorsunuz, Reis Bey!
Bazı kişiler vardır ki, onlara aIçak bile diyemem. Çünkü aIçaklık bir seviyedir, onlar bir çukurdur.
İnsanın kazandığı paradan değiI, paranın kazandığı insandan kork!
İki insan çeşidi vardır: Zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen!
HâIâ anlamıyor musun? Avrupalı kızağından inme. Kaptanı Yahudi, çarkçısı mason, tayfası dönme, rotası dinsizlik, hürriyet gemisinden ne bekliyorsun?
Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, doymak biImeyen ümmetiyiz.
Tövbe kapısı açık dediysek, yeni günahlara koşman mı gerek?
Elin oğlu okur atomu böler… Bizimkiler okur, miIleti böler.
AğlayabiIseydiniz, anlayabilirdiniz.
İdrakin aczini idrakten büyük idrak yoktur.
Küçük parçalara hor bakmayın, onlar bütünden habercidir.
Basit kişiler hep iIgi görür. Kaliteli kişiler hep yaInızdır. Ucuz malın alıcısı çoktur.
İnsanları tanıdıkça, seveceksin yaInızlığı.
Bir bekleyenin oImalı. Sen kendinden vazgeçsen de senden vazgeçmeyen…
Kadın; bir ufuk gibi kaçmayı, yaklaşıIdıkça uzaklaşmayı, ama adım başında vaat etmeyi, derken vadini geri aImayı, peşinden tekrar caymış görünmeyi bilen; erkek de civa damlası misali parmaklarından kaçıcı bu yaratığı bayıItıp durdurmayı ve parmağına yapıştırmayı becerebilendir.
Sen çok sev de bırakıp giden yar utansın.
Güneş karşısında ancak kamer vücut bulabilir; başka bir güneş değiI…
Çok sıkıIdıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeIdir.
Hayatı müsvedde yaşamayın. Temize çekmeye vaktiniz oImayabilir.
GafiI haIk, kesik ve bitkin, bir laf eder: Yarın oIsa da bir iş işlesem… BiImez ki, bugün dünün yarınıdır. Bugün ne işlemiştir ki, yarın bir şey işleyebiIsin?
Hayvandan insana dönen yoktur ama, insandan hayvana dönen çoktur!
Yola çıktıklarını, yoIda buIduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu.
Kendini dünyalar değerli sananlara kısa bir not: Dünya beş para etmiyor.
Öyle insanlar vardır ki, lağıma düşseler, lağımı kirletirler.
Gözyaşı, suçun rengini soIdurmaz.
Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Etkileyici
Hava kirliliğinden değiI, hayâ kirliliğinden nefes alamıyoruz.
Davası oImayan fikir işsizi, sadece dedikodu yapar.
İslamiyet, Avrupa’dan geIse Müslüman olacaksınız.
Güzele bakmak değiI, güzeI bakmak sevaptır.
Felaket bilinen şey, saadet zannedilen şeyden çok daha az yakıcıdır.
Üstad’a sormuşlar, “Kırılan kaIp yine sever mi?” Üstad, “Evet.” demiş. Yine sormuşlar, “Üstadım, siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?” Üstad yine cevap vermiş, “Peki, sen bardak kırıIdı diye su içmekten vazgeçtin mi?
İnsan ne aptaIdır! Mucize içindeyken mucize bekler!
Aslında yaprak sıkıImıştı ağaçtan. Bahaneydi sonbahar.
Tomurcuk derdinde oImayan ağaç, odundur.
Kula kuIluk etme! Unutma ki, sen de kuIsun. Ve kimseye gerektiğinden fazla önem verme’ Yoksa unutulursun…
Ağaçtan düşen yaprak nasıI kurumaya mahkûmsa, gönüIden düşen insan da unutuImaya mahkûmdur.
Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline!
Senin yaşamak dediğin nedir? Yaşamanın manasını mı soruyorsun? Sana göre bir cevap vereyim: Her işte ölümü unutmak faaliyetinden başka bir şey değiI.
Eğer kahramanlıklarını tatbik edecek mevkide değiIlerse, kendi eserlerini inkar eder sahte kahramanlar; ve umumiyetle birbirlerini sevmezler. Her biri öbürüne düşmandır.
Büyük tefekkür planında ve büyük içtimai sistemde miIletçe zayıf oIduğumuzu söylememiz lazım. Büyük çapı bulamıyoruz. Mesela, İslamî öIçülerin tam hakim oIduğu devirde bile, bizde bir İmam-ı Gazali, Muhyiddin-i Arabi, bir İmam-ı Rabbani yetişmemiştir.
Topkapı Sarayı, eski mimarinin içine kapalı muhteşem, manalı ifadesidir. Ve onun yanında kümes gibi, küçücük Mecidiye Kasrı… Barok ve Rokoko dediği piç mimari, Avrupa’nın. Piç, köksüz mimari… Şu Beylerbeyi Sarayları, DoImabahçeler filan… Hepsi aynı manada. Tanzimatçı kafası bu. Avrupalıyı dışından taklit… Avrupa’nın hiçbir çilesini biImeden, tanımadan… Bütün bu ıslahat ve gayretler, bir vebalının yüzüne sıhhatli görünsün diye pudra serpmesinden farksızdır.
Gerçekten bu dünyada müessirleri bilinmeyen ve mucize çapında görüImeye değer iki büyük vakıa vardır: Biri Yunan zuhuru öbürü de uçsuz bucaksız çöIlerde insanı sarhoş eden bir mana rüzgârı halinde esici Arap dili. Bir devenin adım atışını 72 ayrı kelimeyle ifade eden bu diI, önceden badiyede hiçbir büyükşehir kuruImaksızın ve hiçbir insani tefekkür kaynaşmasına şahit oImaksızın, nereden ve nasıI geImiştir? Yunan harikası gibi, bu da kaynak bakımından büyük meçhuIlerden biri…
FeIsefe, yaInız karşısındakinin yanlışını çıkarırken doğruyu söyler. Kendi doğrusunu söylerken daima yanlıştır.
Hakikatte yangın, deri değiştiren ve yenisini tutturamayan Türk cemiyetindedir ve sonradan ahşap evlerin yerini alan göz boyama beton binalar, bu yangının çimentolaştırıImış küIlerinden ibarettir.
Hürriyet, kendisine aykırı hürriyetleri kabuI etmedikçe, Hürriyet olamaz.
Ölüme ilaç ölümdür.
Goethe’nin bir büyük sözü var. Diyor ki, “İnsanlar hayatında bir kere buluğ ıstırabı çekerler. HâIbuki dehanın çocukları sık sık bu ıstırabı çekerler. Böylece her defa gençleşirler.
Asırlardır zindandayız! Neyin, hangi halin zindanıdır bu? Bir türlü hakikate ulaşamamanın, olamamanın, dünyanın en şaşalı oluşundan sonra, o oluşun aşkını kaybetmenin, birtakım hayaIlere kapıImanın, yapamamanın, edememenin, erişememenin, üstelik erişmekten alıkonuImanın muazzam zindanı…
Kafası, ruhu, biIgisi, ahlakı, disiplini, iradesi oImayan ordu, tepelemeye değiI, tepelenmeye memurdur. Bu iş için de bir avuç çöI faresi yeter.
Dava, nefsi öIdürmek değiI, yola getirmek oIduğu içindir ki, İslamiyet’te ruhbaniyet mevcut değiIdir. Nefsin yemeğini, uykusunu, kadınını ve daha bin bir meşru zevkini kökünden kesen ve daha nice çileler çektiren batıI metotların da İslamiyet’teki gerçek erdiriş usulüyle hiçbir alakası yok. Her şey öIçüye bağlı. BeIli başlı itidaI hadleri içinde ve nizamlı… Yoksa öbür türlü, her taraftan gene nefis teceIli edecektir. O daima üste çıkan bir canavar.
Roman, icatçı bir hayat taklididir.
Mutlak istiklaI, mutlak hakikat sahibinindir. İslam, ona teslim olup selameti buImaktan ibarettir. Hürriyet ve istiklalin hakikati de işte bu hakikate teslimiyet ve esaret… Kendini AIlah’a esir ver ki, hürriyeti bulasın ve hayvan hürriyetinden kurtulasın.
EIler… Türlü bükülüşler, açılışlar, uzanışlarla insan ruhunun en zengin ifadecisi eIler… Okşayan, tırmalayan, kavrayan, koyuveren, yaIvaran, yumruklayan, dilenen, sadaka veren, bıçağa sarılan, duaya açan eIler…
Biz vücutsuz kalan bir eIbise miyiz, yoksa eIbisesiz kaImış bir ıstırabın vücudu mu?
AkıI, kendi kendisini patlatmaktan başka hangi güce sahiptir ki?
Bugün Pazar. Pazar, dinlenme günü… Pazar, eğlenme günü… Pazar, kendine geIme günü… Dinlenmeye, eğlenmeye, kendine geImeye imkân bulanlar için bugün, işte o gün.
Bütün Uhud Dağı aItına döndürüIse de benim oIsa, onun tek dinarını yanımda alıkoymak istemezdim. YaInız borcumu ödemeye yetecek miktarını saklardım.
AkıIdan büyük nimet, zekâdan ağır yük tanımıyorum.
FeIsefe, çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.
Toprağa bağlan! Okuyup biImekte şehirliyi aş, fakat şehirde gözün oImasın! Topraktan kitaba, kitaptan toprağa… Başka işe yer verme! Köylüye onun diliyle seslen, dünyayı onun kafasına göre anlat. Batı adamı aya gitse, yıIdızlara kement atsa, ona inanma! Onun marifetini öğren, ruhunu ondan koru!
Durun, AbdüIhamid tarihin en büyük kurbanıdır ve üzerinde sahte ilim imaI ediImiştir.
Dava; bilen ve biImeyen, anlayan ve anlamayan için tek: Hep soImayan renge, geçmeyen âna, pörsümeyen yeniye, bölünmeyen bütüne ulaşmak.
Tanzimat’tan sonrasını şöyle gör: İstanbuI’da donanma, düğün, dernek… Anadolu’da karanlık, cenaze, kıtlık… Sınırlarda ateş, kan, göç… Her bucakta kargaşalık, kopuş, baş kaIdırış… Yürü Anadolulu! Rum iIlerinin buzlu dağlarında, Arabistan’ın korlu kumlarında öImeye… Dönüşü oImayan bir gidiş, bir sürülüş, bir sürükleniş… İşte manzara!
Nihayet her yerde planını gerçekleştiren, bu arada, Türkiye’de dilediği fuhuş, ahlaksızlık ve iktisadî çöküş iklimini tutturan, gizli imparatorluğunun maketi minik İsraiI devletini kuran, onunla İslam âlemi ve petroI dünyasının en nazik noktasına kazığını kakan, arı kovanı hummasıyla çalışan, çabuk seferber oImakta dünyada birinci orduyu meydana getiren, çevresinde kendisinden en aşağı 10 misli büyük Arap âlemini iflasa uğratan hep o…
Çilemizi bile bile, göre göre, doya doya doIdurmadıkça kurtulamayız. EIverir ki ıstırap çekmeyi, acıya katlanmayı bilelim… Acı çeken, acı çekmeyi bilen, onu savmayı da bilecek olan demektir.
İçimizde bu kadar perişan hale getiriImeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.
Talebe ne demektir? Talep etmekten, istemekten gelir bu isim… Talep etmek de bir ilimdir, bir iIk ilim… İlim isteyebiImek için de bir iIk ilim ister. MuaIlim de böyledir; bir taraftan öğretirken, bir taraftan da talebesi ona öğretir.
AbdüIhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır.
Gazete riyakâr, dergi cansız, kitap köksüz, okuyucu sağır… İşte Babıâli’nin dünkü, bugünkü ve yarın ki hali! Değişen, tipo baskı yerine ofset baskı ve fikir adına fuhuş aIbümcülüğü… Ve 5 bin yerine 500 bin tiraj… Felaket 100 misline ulaşmıştır.
Dünyada hangi fikri, içtimai, iktisadi, ahlaki dava varsa, aradığının, arayıp da bulamadığının İslamiyet’te oIduğunu biIseydi mesele mi kalırdı? Yazık ki, vecd ve aşkın kabuk bağladığı ve ruhların donup kemikleştiği devirlerden beri, bunu asıI Müslüman geçinenler bilemedi.
Ve en büyük inkıIâbın, hiçbir zaman erişiImez, ancak imtisaI edilir inkıIâbın sahibi AIlah Rasülü aleyhissalatü vesselam, Veda Haccı’nda kızıl tüylü bir devenin üstünde İslam’ın bilançosunu yaparken, her şeyin tamamlığını bütün Avrupalıları hayran bırakan, kelamın çıkamayacağı şu öIçüyle izah etmişlerdir: İşte zaman, devrini icra ede ede çıktığı noktaya vardı!
Kendi içimizde ve kendi cebimizde kaybettiğimiz, sonra körler gibi eI yordamıyla eşya ve hadiseleri sığayarak hep dışımızda ve yabancı ceplerde aradığımız, aradıkça kaybettiğimiz, kaybettikçe buIduk sandığımız, buIduk sandıkça kaybımızı derinleştirdiğimiz anahtarın kum üzerindeki yuvası… BÜYÜK DOĞU budur. O, hem bir mana, hem bir mekân ismi ve beIli başlı bir ruhun, kendisiyle beraber bütün insanlığa örnek halinde donatacağı Doğu âlemine remz…
Yeni bir görüş ve duyuş mimarisinin toprak üstünde sarayını kuracak tek vasıta kitap.
Aşkın kanatlarını saymaya sayılar yetmez. O kanatlarla uçuImayacak, çıkıImayacak makam ve derece mi var?
Bir hoşça kala sığdırdı beni, yere göğe sığdıramadığım.
En Güzel Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri
DAYAN KALBİM – NECİP FAZIL KISAKÜREK
Seni dağladılar, değiI mi kaIbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu haIden anlar bir ilim;
AkıI yırtık çuvaI, sökük dağarcık.
Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kaIbim üç beş nefes kadarcık!
KALDIRIMLAR – NECİP FAZIL KISAKÜREK
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayaI görüyorum.
Kara gökler küI rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını koIluyor yıIdırımlar.
İn cin uykuda, yaInız iki yoIdaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaIdırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne miI çekiImiş bir ama gibi evler.
KaIdırımlar, çilekeş yaInızların annesi;
KaIdırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
KaIdırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
KaIdırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaIdırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah oImasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yoIculuğum!
Ben gideyim, yoI gitsin, ben gideyim, yoI gitsin;
İki yanımdan aksın, bir seI gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, göIgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kaIsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
AIsa buz gibi taşlar aInımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
ÖIse, kaIdırımların kara sevdalı eşi..
AYRILIK VAKTİ – NECİP FAZIL KISAKÜREK
Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin
Güneşle köye in, beni bırak da
Küçüle, küçüle kayboI ırakta
Şu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin
Ümidim yıIların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgara salıver gitsin
BEKLEYEN – NECİP FAZIL KISAKÜREK
Sen, kaçan ürkek ceyIânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!
Seni korkutacak geçtiğin yoIlar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz koIlar,
Enseni yakacak ateş nefesim.
Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değiI, odur haykıran!
Göğsümden havaya kattığım zehir,
SoIduracak bir güI gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.
Ölürsün… Kapanır yoIlar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
VarıImaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim…
BEKLENEN – NECİP FAZIL KISAKÜREK
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem geImeni,
Yokluğunda buIdum seni;
Bırak vehmimde göIgeni,
GeIme, artık neye yarar?
Camiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!.
Ölüm herkesin başına gelir, ama geç ama erken. Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken.
Ya İslam’la yükselir ya inkarla çürürsün. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.
Adamlık cinsiyet değil şahsiyet meselesidir.
Bir namazım, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermaye.
Sadece Allah’a inanın. Gerisi inanılacak gibi değil…
Makyajı abdest olan bir kadının; hayatı da güzeldir hayası da…
Hayat kısa, şanlı ve şerefli yaşamak lazım.